

I
Artık hukukta yepyeni sorunlarla muhatap olacağız.
COVID-19 önlemleri kapsamında ülkeler çeşitli adımlar attılar. Örneğin bazı ülkeler halkın hareketlerini takip etmek adına cep telefonu uygulamaları ve yazılımlarla dijital teknolojinin sağladığı imkânlarla izleme yöntemlerini kullandılar.
Halkın hareketlerini, adımlarını izleyerek Covid-19 haritası çıkaran ülkeler böylece salgını kontrol altına almayı ve gerekli müdahaleyi yapmayı planlıyor.
Bu yöntemin önüne geçilemeyen salgına karşı faydalı bir yöntem olduğunu düşünenler var ancak halkın devlet kontrolüyle izleniyor olmasının bireysel özgürlükleri ve veri gizliliğini ihlal ettiği yorumları da yapılıyor. CNBC'nin haberine göre Çin hükümeti 14 gün karantinaya alınanların, evlerinden çıkmadıklarından emin olmak için kapılarının önüne kapalı devre kamera sistemi yerleştirdi. İnsansız hava araçlarıyla (drone) halka "Maskelerinizi takın" çağrısı yapılıyor.
Şubat ayında yayınlanan bir videoda Çin'de bir dronela sokakta yürüyen yaşlı bir kadına 'daha fazla tedbir alması' uyarısı yapıldığı görülüyordu.
Çin resmi yayın kuruluşu Global Times'a göre drone sesi, "Evet teyze, drone sizinle konuşuyor. Maskesiz yürüyemezsiniz. Eve dönseniz iyi olur, ellerinizi yıkamayı unutmayın" diyor. Çin’de ayrıca cep telefonlarına indirilen uygulamadaki barkotla, bireylerin sağlık durumları da takibe alınıyor. Bilgiler, merkezi veri tabanına kaydediliyor. Uygulamada üç renk var: Yeşil, sarı ve kırmızı. Bu renkler bireyin nasıl davranmaları gerektiğini belirlemek için kullanılıyor.
Çin'deki uygulama verileri üç yoldan topluyor: Telefonlar arasındaki mesafeyi algılama, GPS ile konum belirleme, QR koduyla şebekeye ihtiyaç duymadan yer altındakiler dahil binalara, mekanlara girip çıkarken tarama..Çin hükümeti teknoloji devleri Tencent, WeChat, Alipay ve Alibaba'nın da yardımlarını alıyor.Sohbet uygulamaları WeChat ve Alipay'de kullanıcılar nüfuz cüzdanlarının numaları ve nerelere seyahat ettikleri bilgilerini girebiliyor ve böylece kendilerine de barkot sisteminden risk durumlarına göre renkler veriliyor. Singapur hükümeti bireylerin izlenebilmesi için 20 Mart'tan bu yana 'TraceTogether' adlı bir uygulama kullanıyor. Potansiyel Covid-19 hastalarının başkalarıyla temas halinde olup olmadıklarını belirleyebilmek için cep telefonlarındaki Bluetooth sinyalleri devreye sokuluyor. Kullanıcının telefonundaki veriler 21 gün boyunca sistemde kayıtlı kalabiliyor ama bu veriler konum bilgilerini içermiyor ve kullanıcının telefon rehberine ulaşmıyor. Halka uygulamayı indirme zorunluluğu getirilmedi ama sistemin duyurulmasından bu yana en az 500 bin kişi bu uygulamayı cep telefonlarına indirdi. Hükümet yetkilileri, bir bireyin hareketlerinin kamu sağlığına tehdit oluşturduğunun tespit edilmesi durumunda verilerin şifrelerinin kırılacağını söyledi. Veriler doğrudan hükümet ile paylaşılmıyor ve 21 gün sonra siliniyor.
Hong Kong'da bazıları akıllı cep telefonlarına bağlanabilen bileklikler kullanıyor. Bu bileklikler hareketleri takip ederek karantinadan çıkanları yetkililere bildiriyor. Hükümet, bilekliklerin bireylerin tüm konumlarını tespit etmediğini, yalnızca evden çıkıp çıkmadıkları bilgisinin paylaşıldığını söylüyor. Bileklik kırıldığında veya akıllı cep telefonuyla bağlantısı kesildiğinde veya çıkarıldığında bireyin coğrafi konumuyla ilgili Sağlık ve Emniyet Birimi'ne uyarı gidiyor. Ama Hong Kong enfeksiyon kapanların isimlerini açıklamıyor, sağlık yetkilileri yalnızca bireyin yaşını, cinsiyetini, sokak adresini, tıbbi semptomlarını duyuyor. Çoğu zaman da bireyin çalıştığı yerin tam adresini. Böylece bölge halkı enfeksiyon kapan bir bireyle temasta olup olmadıklarını tahlil edebiliyor. Güney Kore hükümeti, kredi kartı işlemleri, akıllı telefonların konum verileri ve kapalı devre kamera sistemlerini kullanıyor. Sonuç olarak da bireylerin potansiyel Covid-19 hastalarıyla yakın temasta bulunup bulunmadıkları inceleniyor. Güney Kore, 26 Mart itibariyle de salgının ilerleyip ilerlemediğini anlamak için hastalar üzerinden gerçek zamanlı veri toplanabilecek yeni bir sistemi devreye soktu. Ülkenin Ulaşım ve Altyapı Bakanlığı ile Bilim Bakanlığı'nın 2018'den bu yana geliştirdiği 'Smart City Data Hub' (Akıllı Şehir Veri Merkezi) olarak adlandırılan bu sistemle, epidemiyoloji uzmanları tek bir veri tabanı üzerinden koronavirüs vakalarıyla ilgili bilgi talebinde bulunabiliyor. İsral'de de 22 Mart'tan itibaren Covid-19 hastalarının ziyaret ettikleri bölgelerin takip edilebilmesi için açık kaynaklardan faydalanan bir uygulama başlattı.
Hükümet, bireylerin hareketlerine dair bilgilerin sağlık dışında başka amaçla kullanılmayacağı sözü verdi. İbranice adı 'HaMagen' olan 'Zırh' anlamına gelen cep telefonu uygulaması kullanıcılara, yollarının koronavirüs hastası biriyle kesiştiği an bildiri gönderiyor.
Uygulama konum verisini kullanıcının telefonundan alıyor ve Sağlı Bakanlığı'nın sunucularındaki bilgilerle karşılaştırıyor. Bakanlıkta da Covid-19 tanısı konan hastaların geçmişte bulundukları konumlara dair bilgiler bulunuyor. Eğer karşılaştırma sonunda veriler eşleşirse, kullanıcıya bir form doldurarak durumu Sağlık Bakanlığı'na bildirmeleri seçeneği sunuluyor. İsrail Sağlık Bakanlığı uygulamanın tamamen gönüllülük temelinde kullanıldığını, uygulamadaki bilgilerin güvenli olduğunu ve başka amaçla kullanılmayacağını ifade etti.
Eğer uygulama kullanıcının virüs bulaşan biriyle temas ettiğine dair bir bilgiye ulaşamazsa, "Koronavirüs hastasıyla kesişen nokta yok" uyarısı yapıyor. Karantina döneminin başladığı Rusya'da da koronavirüsün izi yüz tanıma teknolojisiyle polis tarafından sürülecek. Moskova yönetiminin yüz tanıma teknolojisi uygulaması bu yılın başında gizliliği ve özel hayatı ihlal nedeniyle eleştirilmişti ama şimdi ülkede virüs salgınının kontrol altına alınabilmesi için kimleri tarafından kabul edilebilir bir yöntem olarak görülüyor. Mart ortasında Moskova polisi, karantina ve izolasyon tedbirlerine uymayan 200 kişiyi yüz tanıma teknolojisiyle tespit ettiklerini ve ceza kestiklerini duyurdu. CNN’in haberine göre bu teknoloji yerleştirilen 170 bin kameralı sistem sayesinde uygulanabiliyor. Rus basınının aktardığına göre ceza kesilen kişiler dışarıya adım attıktan 30 saniye sonra bu sistemle tespit edildi. Moskova Emniyet Müdürü Oleg Baranoc, "Karanlık bir köşe veya sokak kalmaması için daha çok kamera yerleştirilmesini istiyoruz" dedi. Belçika'nın başkenti Brüksel, İngiltere, İspanya ve İtalya'da bazı kentlerinde karantina, tecrit tedbirlerinin uygulanıp uygulanmadığını denetlemek için dronelar kullanılıyor. Fransa da Mart sonu itibariyle dronalarla test gözetim faaliyetlerine başladı. France 24'ün haberine göre Paris emniyet biriminden Didier Lallement, "Dronlar polis memurlarının yerini almayacak ama tabi ki bilgi toplama çalışmalarının bir parçası olacak" dedi. Cep telefonu uygulamaları da kişisel veri ihlali ve gizlilik politikalarının sıkı kurallara bağlı olduğu Avrupa'da tartışılıyor. Politico haber sitesinin Avrupa Komisyonu'ndan üç kaynağa dayandırdığı habere göre, Komisyon salgının Avrupa Birliği ülkelerinde yayılmasını önlemek için 'cep telefonu şebekelerinden elde edilecek verilerinin merkezi bir tabanda toplanmasını' istedi. İnsanların teknolojik araçlarla takip edilmesini destekleyen kurumlardan biri Oxford Üniversitesi veri enstitüsü Big Data Institute. Enstitüde görevli Prof Christophe Fraser, blog yazısında bazı Asya ülkelerinde kullanılan cep telefonlarıyla izleme yöntemlerinin Avrupa hükümetlerinde de geçerli olması gerektiğini savundu. Fraser önerdikleri metodu şöyle anlattı "Analizlerimiz, koronavirüs geçişlerinin neredeyse yarısının enfeksiyonun erken safhalarında, semptomlar ortaya çıkmadan önce gerçekleştiğini gösterdi. Dolayısıyla virüsün bulaştığı kişileri uyarabilmek için hızlı ve etkin bir cep telefonu uygulamasına ihtiyacımız var. Size koronavirüs teşhisi konduysa, sizinle yakın zamanda temasta olanlar da kendilerini izole etmeleri için mesajla uyarılacak" dedi.
Big Data Enstitute'ta görevli bilim insanları, bu yöntemle şeffaf algoritmaların kullanılabileceğini, ülkeler arası bilgi ve veri paylaşımı sağlanabileceğini, uygulama için etik prensiplerin yayımlanabileceğini söylüyor. Politico’ya konuşan Recorded Future adlı siber güvenlik uzmanı Staffan Truve 'herkes risk altında hissettiği için halk arasında takibe alınmayı ve gizlilik hakkından ödün ermeyi kabul edenlerin sayısının artığını' ifade ediyor. Bireylerin sağlık durumunun dijital teknolojiyle takibe alınması salgının da kontrol altına alınması için kilit önemde görülse de verilerin nasıl, ne zaman ve ne amaçla kullanılacağı, kimlerin eline geçeceği gibi kaygılar da var. Smart City Works şirketinin CEO'su David Heyman, temas izleme yöntemlerinin kamu sağlığının korunması ve salgının önüne geçilebilmesi için çok önemli olduğunu ifade ediyor ama bireylerin dezavantajına da kullanılabileceğini söylüyor. Bilgi teknolojileri hakkında haberler paylaşan internet sitesi Tech Republic'e konuşan Heyman kaygılarını şöyle dile getiriyor:
"Herkesin konumlarını, kime yakın olduklarını, hasta olup olmadıklarını takibe almak faydalı olup olmayacağı meselesi değil, hükümetin bu verilerle ne yapacağı meselesidir. İşe alınmamalarına, hizmetlerden, sigortadan veya diğer hayati önemdeki kurumlardan faydalanamamalarına neden olur mu? Bazı bireylerin veya grupları sıkıntıya sokacak, etiketleyecek veya dışlayacak bir uygulamaya dönüşür mü?"
Bu tip uygulamalardaki en kritik konu, kamu sağlığını korurken bireylerin de kişisel bilgilerinin kontörlünü ele geçirebilecek hükümetlerin halk üzerinde 'güçlü takip ve gözetleme' sistemi oluşturmaması. Heyman, verilerin 'anonim' olarka kaydedilmesinin bireylerin kendi verileri üzerinde mümkün olduğu kadar çok kontrol sağlayabilmelerinin de önünü açacağı görüşünde:
"Kişisel ayrıntılar, kullanıcı adı gibi, kimliğinizi açığa çıkarabilir. Bunlar toplanmamalı veya şifreleri kırılmamalı,. Erişim yalnızca sağlık amaçlı sağlanmalı ve veriler gerekli görüldüğü süre tamamlanınca, artık ihtiyaç duyulmayınca silinmeli."
İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün Çin arşatırmalarından sorumlu Maya Wang da CNBC'ye yaptığı açıklamada Çin hükümetinin veri toplama uygulamalarının kitlesel gözetim sistemine katkı sağladığını görüşünde: "Koronavirüs salgının, daha önceki krizler gibi, Çin'in kitlesel gözetim sistemlerini geliştirmesini hızlandırmaya yaradığını düşünüyorum[1]."
Ayrıca kişisel veri ve özel hayat noktasında BBC NEWS’in Zoom: Koronavirüs günlerinde görüşmelerde giderek daha çok kullanılan video uygulaması ne kadar güvenli? İsimli makalesi[2] de yol gösterici olacaktır. Aynı zamanda Türkiye’de de COVID-19 önlem çerçevesinde ‘’HAYAT EVE SIĞAR’’ isimli bir uygulama geliştirildi.
Sağlık Bakanlığı'nca hazırlanan Hayat Eve Sığar mobil uygulaması yayına başladı. Uygulama hem kendi sağlık bilgilerinizi test edip koronavirüs şüphesi olup olmadığını denetliyor hem de bulunduğunuz çevredeki koronavirüs riskini size gösteriyor. Uygulama ile amaç hastalıkla ilgili temas zincirinin kolayca bulunmasını sağlamak. Sağlık Bakanlığı tarafından geliştirilen Hayat Eve Sığar uygulaması, akıllı telefonlarda tabletlerde kullanılmak üzere yayına verildi. Peki, uygulamakullanıcılara neler sunuyor? Uygulamayı ilk açtığınızda karşınıza "Bu uygulama seni ve çevrendekileri corona virüsünden korumak için T.C. Sağlık Bakanlığı tarafından geliştirilmiştir" mesajı çıkıyor. Telefona yükleme ve kayıt işlemlerinin ardından Covid-19 testini dolduruluyor ve kendi durumunuza ilişkin bir risk olup olmadığı tespit ediliyor. Telefondaki konum servislerine izin verilmesi halinde uygulama Covid-19 riskli bölgelere yaklaşıldığında sizi uyarıyor. Aile bireylerini de sisteme eklemek mümkün. Böylece aile bireyleri de o tehlikeli alanlara gittiğinde uyarılıyor. Yoğunluk haritası, bulunduğunuz bölgenin riskli bölge olup olmadığını size gösteriyor. Yoğunluk haritasında 'evde izolasyon', 'riskli' ve 'enfekte' olarak haritada durumunuzu görebiliyorsunuz. Hayat eve sığar uygulamasının bir diğer özelliği ise en güncel verileri sizlerle paylaşması. Covid-19'dan iyileşenlerin vefat edenlerin son sayıları aplikasyonda yer alıyor[3] .
Özetle yukarıda bahsedilen COVID-19 önlemleri kapsamında çıkarılan uygulamalar iyi bir amaca hizmet etse de içerisinde kişisel verilerimiz olduğu için daha sonra bizi izleyen ‘’Big Brother/Büyük Birader’e’’ dönüşme riski yok değildir. İşbu nokta ülkemiz kapsamında KVKK akıbeti nasıl olacaktır?
Bu kanunun COVID-19 dönemine uyarlanması ve günümüz ihtiyaçlarına cevap vermesi gereklidir. Çünkü kişisel veriler, adı üstünde, insanların kişiliğinin bir parçasıdır. Dünya panik halindeyken insanlar bu riski ötelese de kişisel veri problemi daha sonra büyük problemlere yol açabilir.
Bu noktada Kişisel Verileri Koruma Kurumu, 27.03.2020 tarihinde Covid-19 ile Mücadele Sürecinde Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Kapsamında Bilinmesi Gerekenler isimli bir kamuoyu duyurusunu resmi internet sitesinde yayınladı. Bu yayın, önemli bir bilgi açlığını gidermeye hizmet etmektedir[4].
Belirtmek gerekir ki, bu istisnai zamanlarda dahi veri sorumluları ve veri işleyenlerin, ilgili kişilerin kişisel verilerinin güvenliğini sağlamaları gerekmektedir. Bu nedenle kişisel verilerin hukuka uygun olarak işlenmesi ve bu konuda alınan herhangi bir önlemin hukukun genel ilkelerine uygun olması, bu çerçevede kişilerin temel hak ve özgürlükleri açısından geri döndürülemez zararların ortaya çıkmaması önemlidir. Bu minvalde özellikle COVID-19 virüsüne karşı alınan önlemler kapsamında gerçekleştirilen kişisel veri işleme faaliyetleri gerekli, amaçla bağlantılı, sınırlı ve ölçülü olmalıdır. Bu konuda alınan kararlar, Sağlık Bakanlığı başta olmak üzere halk sağlığı kuruluşlarının veya diğer ilgili kurum vekuruluşların rehberliği ve / veya talimatları çerçevesinde olmalıdır. 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanununun 5 inci maddesinde kişisel verilerin işlenme şartları, 6 ncı maddesinde ise sağlık verilerinin dahil olduğu özel nitelikli kişisel verilerin işlenme şartları belirlenmiştir.
Kanunun 6 ncı maddesinde özel nitelikli kişisel verilerin ilgilinin açık rızası olmaksızın işlenemeyeceği belirtilmekle birlikte sağlık ve cinsel hayat dışındaki kişisel verilerin, kanunlarda öngörülen hâllerde, sağlık ve cinsel hayata ilişkin kişisel verilerin ise ancak kamu sağlığının korunması, koruyucu hekimlik, tıbbî teşhis, tedavi ve bakım hizmetlerinin yürütülmesi, sağlık hizmetleri ile finansmanının planlanması ve yönetimi amacıyla, sır saklama yükümlülüğü altında bulunan kişiler veya yetkili kurum ve kuruluşlar tarafından ilgilinin açık rızası aranmaksızın işlenebileceği düzenlenmiştir. Ayrıca Kişisel Verileri Koruma Kurulunun 31/01/2018 tarihli ve 2018/10 sayılı Kararı ile “Özel Nitelikli Kişisel Verilerin İşlenmesinde Veri Sorumlularınca Alınması Gereken Yeterli Önlemler" belirlenmiştir. Bu noktada, kişisel verilerin Kanunun 5 inci ve/veya 6 ncı maddesinde belirtilen şartlara uygun olarak işlenmesi gerektiği unutulmamalıdır.Bu çerçevede, özellikle sağlık verilerinin işlenmesi açısından çalışanın rızasını alma yoluna gidilmesi tercih edilebileceği gibi, salgının yayılma hızı düşünülürse, çalışan kendi rızası ile de hastalık bildirimi yapabilecektir. Açık rıza dışındaki şartlar dâhilinde ise, sağlık verilerinin iş yeri hekimleri tarafından işlenmesi söz konusu olacaktır. Bu süreçte doğaldır ki her işlenen veri özel nitelikli kişisel veri de olmayabilir (Örneğin kişilerin son olarak seyahat ettikleri ülke bilgisi gibi). Bu durumlarda da Kanunun 5 inci maddesinde kişisel veri işleme şartlarının dikkate alınması gerekecektir. Öte yandan, Kanunun 28 inci maddesinin (1) numaralı fıkrasının (ç) bendinde kişisel verilerin millî savunmayı, millî güvenliği, kamu güvenliğini, kamu düzenini veya ekonomik güvenliği sağlamaya yönelik olarak kanunla görev ve yetki verilmiş kamu kurum ve kuruluşları tarafından yürütülen önleyici, koruyucu ve istihbari faaliyetler kapsamında işlenmesi halinde Kanun hükümlerinin uygulanmayacağı düzenlenmiştir. Bu çerçevede, mevcut durum kamu güvenliğini ve kamu düzenini tehdit ettiğinden kişisel verilerin Sağlık Bakanlığı ve yukarıdaki madde kapsamına giren kamu kurum ve kuruluşları tarafından işlenmesinin önünde de bir engel bulunmamaktadır. Bu noktada hatırlatılması gereken diğer önemli bir konu da işlenen kişisel veriler ile ilgili olmak üzere aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirilmiş olmasıdır. Bu anlamda, kişisel verileri işleyen veri sorumluları, kişisel verilerin toplanma amacı ve ne kadar süreyle saklanacağı hususu da dahil olmak üzere, uyguladıkları önlemler konusunda şeffaf olmalıdır. Bireylere kişisel verilerinin işlenmesi hakkında kısa, kolay erişilebilir, anlaşılır, açık ve sade bir dil kullanılması suretiyle bilgi sağlamalıdırlar. COVID-19 virüsünün yayılmasını önleme bağlamında, veri sorumlusu ve veri işleyenler tarafından başta sağlık verisi olmak üzere herhangi bir veri işleme faaliyetinde, kişisel verilerin güvenliğini sağlayacak gerekli idari ve teknik tedbirler alınmalıdır. Etkilenen kişilerin verileri açık ve zorunlu bir gerekçe olmaksızın herhangi bir üçüncü tarafa ifşa edilmemelidir. Öte yandan, sosyal medya hesapları ve benzeri mecralarda sağlık verileri başta olmak üzere kişisel veriler ile ilgili hukuka aykırı olarak yapılacak paylaşımların aynı zamanda 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 136 ncı maddesi kapsamında suç teşkil edebileceği unutulmamalıdır. Herhangi bir veri işleme faaliyetinde olduğu gibi, COVID-19 virüsünün yayılmasını önleme amacına yönelik gerçekleştirilen veri işleme faaliyetleri de amaçla bağlantılı ve sınırlı ölçüde gerçekleştirilmeli, gereğinden fazla kişisel veri işlenmesinden kaçınılmalıdır. Hedeflenen amaca ulaşmak için imkân dâhilindeki en müdahaleci olmayan yolun tercih edilmesi gerekmektedir[5]. (DAHA AYRINTILI OLARAK,
KVKK’NIN COVID-19 BAKIMINDAN SIKÇA SORULAN SORULAR BÖLÜMÜ İÇİN YEDİNCİ ATFA BAKINIZ. )
Bu konuda Begüm Yavuzdoğan Okumuş’un ‘’COVID-19 Sürecinde Kişisel Verilerin İşlenmesi’’ isimli makalesi de aydınlatıcıdır:
Kişisel verilerin korunması alanında yürürlükte bulunan 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu (“Kanun”) ve ilgili ikincil düzenlemeler, Avrupa Veri Koruma Tüzüğü’nden (“GDPR”) farklı olarak global ölçekte kamu sağlığını tehdit eden böyle bir salgın halinde nasıl bir uygulamaya gidilmesi gerektiği hususunda maalesef aydınlatıcı düzenlemeleri içermemektedir. Zira önlemler kapsamında işlenen kişisel veriler, sağlık verilerini içermektedir ve Kanun’un sağlık verilerinin işlenmesi hususundaki düzenlemelerinin problemli oluşu bu zor günlerde de tekrar gündeme gelmiştir. GDPR kapsamında ise kamu sağlığının korunması amacıyla açık rıza aranmaksızın sağlık verisinin işlenebileceği haller, kamu kurumu/özel kurum ayrımı gözetilmeksizin 9. Madde altında farklı şekillerde düzenlemiştir. Son günlerde dünyada farklı veri koruma otoritelerinin, mevzuatın söz konusu salgın kapsamında yorumlanması ve netleştirilmesi amacıyla açıklamalar yayınladıkları görülmektedir. İngiliz veri koruma otoritesi ICO, bu süreçte veri sorumlularına başvuru süreçlerindeki cevap verme gibi yükümlülüklerde veya veri ihlali soruşturmalarında daha esnek davranılacağını açıklamıştır[6].
Aynı şekilde yine Begüm Yavuzdoğan Okumuş’un, Kişisel Verileri Koruma Kurumu’nun 27.03.2020 tarihinde Covid-19 ile Mücadele Sürecinde Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Kapsamında Bilinmesi Gerekenler kamuoyu duyurusundan bir gün önce yayınladığı, ‘’COVID-19 ve Kişisel Verilerin Korunması[7]’’ isimli makalesi de destekleyici mahiyettedir:
Covid-19 salgını kapsamında çalışanların ya da ziyaretçilerin herhangi bir hastalık belirtisi gösterip göstermediği, ateşi olup olmadığı hakkındaki veriler sağlık verisi olup, 6698 sayılı Kanun m. 6 kapsamında özel nitelikli kişisel veri olarak kabul edilmektedir. 6698 sayılı Kanun m. 6/2 uyarınca kural olarak özel nitelikli kişisel veriler ilgili kişinin açık rızası olmaksızın işlenemez. Öte yandan aynı maddenin 3. fıkrası uyarınca sağlık verileri ancak kamu sağlığının korunması, koruyucu hekimlik, tıbbî teşhis, tedavi ve bakım hizmetlerinin yürütülmesi, sağlık hizmetleri ile finansmanının planlanması ve yönetimi amacıyla, sır saklama yükümlülüğü altında bulunan kişiler veya yetkili kurum ve kuruluşlar tarafından ilgili kişinin açık rızası aranmaksızın işlenebilir. Sağlık verilerinin Covid-19 salgını ile mücadele çerçevesinde işlenmesinin “kamu sağlığının korunması” amacıyla yapıldığı kabul edilse de bu işleme şartından yararlanılabilmesi ve sağlık verilerinin açık rızaya ihtiyaç duyulmadan işlenebilmesi için söz konusu veri işlemenin yalnızca “sır saklama yükümlülüğü altında bulunan kişiler veya yetkili kurum ve kuruluşlar” tarafından gerçekleştirilmesi gerekmektedir. İşverenler sır saklama yükümlülüğü bulunan kişi veya yetkili kurum ve kuruluşlar olarak değerlendirilemeyeceğinden işverenlerin ziyaretçilerinin veya çalışanlarının sağlık verilerinin işlenme sürecine işyeri hekimini dahil etmeleri bu konuda bir çözüm olabilecektir. Burada söz konusu sağlık verilerinin işverenle paylaşılmadan yalnızca işyeri hekimi tarafından işlenmesine dikkat edilmesi gerekir. Aksi takdirde işverenlerin ziyaretçilerden ve çalışanlardan açık rızalarını alması gerekecektir. 6698 sayılı Kanun m. 28/1(ç) uyarınca kişisel verilerin kamu güvenliğini sağlamaya yönelik olarak kanunla görev ve yetki verilmiş kamu kurum ve kuruluşları tarafından yürütülen önleyici, koruyucu ve istihbari faaliyetler kapsamında işlenmesi durumunda kanun bu işleme faaliyetlerine uygulanmayacaktır. 6698 sayılı Kanun’un amacı ve durumun niteliği göz önüne alındığında, COVID-19 salgınının bir “kamu güvenliği” meselesi sayılabileceği ve yetkili kamu kurum ve kuruluşlarının Covid-19 salgını kapsamında kamu sağlığını korumaya dair aldığı önlemlerin “kamu güvenliği” istisnasından yararlanabileceği düşünülmektedir. Dolayısıyla yetkili kamu kurum ve kuruluşları, kamu güvenliği amacıyla yapacakları söz konusu işleme faaliyetleri çerçevesinde 6698 sayılı Kanun’un kapsamı dışında kalacaklardır. Dolayısıyla yetkili kamu kurum ve kuruluşlarının söz konusu faaliyetler çerçevesinde işverenlerden çalışanlara yönelik verilerin paylaşılmasını istemesi halinde işverenlerin çalışanlarının kişisel verilerini paylaşması gerekebilecektir. Talep edilen kişisel verilerin sağlık verisi gibi özel nitelikli veri olmadığı durumlarda, işverenler veri sorumlusu olarak söz konusu kişisel verileri 6698 sayılı Kanun 5/ç uyarınca “veri sorumlusunun hukuki yükümlülüğünü yerine getirebilmesi için zorunlu olması” işleme şartı çerçevesinde ilgili kurum ve kuruluşlara iletebilecektir. Öte yandan talep edilen verilerin sağlık verisi gibi özel nitelikli veriler olması halinde söz konusu veriler ancak 6698 sayılı Kanun madde 6/3 uyarınca sır saklama yükümlülüğü altında bulunan kişiler veya yetkili kurum ve kuruluşlar tarafından talep edilmesi halinde bu kişilerle paylaşılabilecektir[8].
II
İçinde bulunduğumuz karantina döneminde eve kilitlenmek zorunda kaldık. Bu izolasyon durumu tüm dünya sağlık görevlileri nezdinde zorunlu tutulmuştur ve bu durum sokağa çıkma yasakları gibi çeşitli idari kararlarla sağlama alınmak istenmektedir. İnsanların evlerine hapsolduğu bu süreçte ülkemizde birçok kurum, sanatçı eserlerini internet veya televizyon yoluyla halka arz etti. Bu çok güzel bir dayanşma örneğidir. Bu başlıkta, konu FSEK kapsamında kısaca izah edilecektir.
5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri göre, bir fikir ve sanat ürününün eser olarak kabul edilip koruma altına alınabilmesi için; fikri bir çabanın ürünü olması, sahibinin hususiyetini taşıması, şekillenmiş olması, kanunda sayılan eser türlerinden birine girmesi, gerekmektedir.
Kanunumuza göre; bir eserin sahibi onu meydana getiren kişidir. Bir eserin birden fazla sahibi olabilir. Bir işlemenin veya derlemenin sahibi, asıl eser sahibinin hakları saklı kalmak kaydıyla onu işleyendir. Sinema eserlerinde; yönetmen, özgün müzik bestecisi, senaryo yazarı eserin birlikte sahibidir. Ayrıca çizgi filmlerde animatör de eser sahipleri arasında sayılmıştır
5846 Sayılı Kanunda eser sahibine ilişkin haklar mali ve manevi haklar şeklindedir.
Manevi Haklar: Umuma arz hakkı: Eserin halka yayınlanıp yayınlanmayacağına, yayınlanma tarihine ve yayınlanma şekline yalnızca eser sahibi karar verebilir[9].
Adın belirtilmesi yetkisi, Eserde değişiklik yapılmasını men etme yetkisi, Eser sahibinin malik ve zilyede karşı haklar
Mali Haklar ise;
- İşleme Hakkı (md. 21): Diğer bir eserden yararlanmak suretiyle bu esere oranla bağımsız olmayan ve işleyenin hususiyetini taşıyan fikir ve sanat ürünleri meydana getirme hakkı,
- Çoğaltma Hakkı (md. 22): Bir eserin aslını veya kopyalarını, herhangi bir şekil veya yöntemle, tamamen veya kısmen, doğrudan veya dolaylı, geçici veya sürekli olarak nüshasının veya nüshalarının çıkarılmasıdır.
- Yayma Hakkı (md. 23): Bir eserin aslını veya çoğaltılmış fiziki nüshalarını kiralamak, ödünç vermek, satışa çıkarmak veya diğer yollarla dağıtma hakkıdır.
- Temsil Hakkı (md. 24): Bir eserden, doğrudan doğruya yahut işaret, ses veya resim nakline yarayan aletlerle umumi mahallerde okumak, çalmak, oynamak ve göstermek gibi temsil suretiyle faydalanma hakkıdır
- Umuma İletim Hakkı (md. 25): Bir eserin aslının veya çoğaltılmış nüshalarının radyo-TV , uydu ve kablo gibi telli veya telsiz yayın yapan kuruluşlar vasıtasıyla veya dijital iletim de dahil olmak üzere işaret ses ve/veya görüntü nakline yarayan araçlarla yayınlanmasıdır.
-Pay ve takip hakkı (md. 45).
Koruma süresi, eser sahibi yaşadığı sürece ve ölümünden itibaren 70 yıldır.
Eser sahibi tüzel kişiyse, koruma süresi aleniyet tarihinden itibaren 70 yıldır. Sahibinin ölümünden sonra alenîleşen eserlerde koruma süresi ölüm tarihinden sonra 70 yıldır.
Eser sahibi belli değilse, koruma süresi eserin alenîyet kazanmasından itibaren 70 yıldır.
Koruma süresi eser alenîleşmediği sürece işlemeye başlamaz.
Koruma sürelerinin dolmasıyla birlikte eser sahibine tanınan mali haklar sona erer. Bu sebeple koruma süresi dolmuş eserler, eser sahibinden izin alınmaksızın serbestçe kullanılabilir.
Bir eserin kullanımına ilişkin sözleşmeler özel hukuk sözleşmesi olup tamamen tarafların özgür iradeleriyle oluşturulur. Bu sözleşme hükümlerine aykırılık hallerinde Borçlar Kanunun ilgili hükümlerinin işletilmesi mümkündür. Diğer taraftan eser sahibi ve bu eserden istifade eden kişi arasında herhangi bir sözleşme olmaksızın eser kullanımı söz konusu ise eser sahibinin, haklarının ihlal eden kişi hakkında hukuk ve ceza davası açması mümkündür[10].
Eseri birden fazla kişi yaptıysa ne olacak? Eser sahibinin birden fazla kişi olması durumunda öncelikle eser sahiplerinin meydana getirdikleri kısımların birbirinden ayrılıp ayrılamayacağı tespit edilmelidir. Burada herkes eserin farklı modüllerinin tamamını meydana getirebileceği gibi bir kişi kod yazarken bir diğeri veritabanını tasarlamış, bir başkası ise görsel tasarımı üstlenmiş olabilir. Eğer bir eserin meydana getirilmesinde her emeği geçen eserin belirli bir kısmını meydana getirmiş ise her emeği geçen kendi meydana getirdiği kısım üzerinde eser sahibine tanınan haklara sahip olacak ve bu haklarını tek başına kullanabilecektir. Eserin tamamına ilişkin maddi ve manevi hakların kullanılmasında ortak eser sahiplerinden her biri diğerlerinin iznini talep edebilir ve diğerlerinin bu izni vermekten kaçınmaları durumunda mahkemeye başvurarak bu iznin alınması yoluna gidebilir. Eser birden fazla kişi tarafından meydana getirilmişse ve bu kişilerin meydana getirdikleri parçalar ayrılmaz bir bütün oluşturmuşsa eseri meydana getiren kişiler eser üzerinde müşterek(ortak/birlikte) mülkiyet sahibi olurlar. Bu durumda eser sahipliğinden kaynaklanan hakları birlikte kullanacaklardır.
Kanun, bir kişinin eserin meydana getirilmesine katkıda bulunmuş sayılması ve dolayısıyla ortak eser sahibi haklarına sahip olması için, kişinin eserin meydana getirilmesindeki katkısının bu yaratım işiyle doğrudan bağlantılı ve esaslı olması şartını aramıştır. Bu durum m. 10/3 de “Bir eserin vücuda getirilmesinde yapılan teknik hizmetler veya teferruata ait yardımlar, iştirake esas teşkil etmez.” şeklinde açıkça ifade edilmektedir.
FSEK madde 25: ‘’ Bir eserin aslını veya çoğaltılmış nüshalarını, radyo-televizyon, uydu ve kablo gibi telli veya telsiz yayın yapan kuruluşlar vasıtasıyla veya dijital iletim de dahil olmak üzere işaret, ses ve/veya görüntü nakline yarayan araçlarla yayınlanması ve yayınlanan eserlerin bu kuruluşların yayınlarından alınarak başka yayın kuruluşları tarafından yeniden yayınlanması suretiyle umuma iletilmesi hakkı münhasıran eser sahibine aittir.
Eser sahibi, eserinin aslı ya da çoğaltılmış nüshalarının telli veya telsiz araçlarla satışı veya diğer biçimlerde umuma dağıtılmasına veya sunulmasına ve gerçek kişilerin seçtikleri yer ve zamanda eserine erişimini sağlamak suretiyle umuma iletimine izin vermek veya yasaklamak hakkına da sahiptir.
Bu madde ile düzenlenen umuma iletim yoluyla eserlerin dağıtım ve sunumu eser sahibinin yayma hakkını ihlal etmez.’’ hükmünü ihtiva etmektedir.
UMUM KAVRAMI
Umuma iletim ve temsil hakları bakımından merkez kavram umumdur.
FSEK’te umum kavramı tanımlanmamıştır. Umumi mahal, belirsiz sayıda kişinin girebileceği yerdir. Önemli olan kamuya açık olmasıdır, ücretli ya da ücretsiz olabilir.
Alman Telif Yasası 15/3’e göre umum kavramından “bir eseri kullanan ve bu eseri algılayabilen ya da erişen kişi veya kişilerle şahsi bir ilişkisi ya da bağlantısı bulunmayan kişiler anlaşılır.” Buradaki en önemli kriter; eseri algılayan kişiler arasındaki şahsi bağlantıdır. Kişisel bağlantı; eseri kullanan ile eseri algılayanlar arasında veya eseri algılayan kişiler arasında olabilir. Bağlantı için kişilerin ortak bir etkinliği paylaşması ve aralarında bilinçli kişisel bir bağın bulunması gerekli ve yeterlidir. Alman Federal Mahkemesi’ne göre bir dans kursundaki katılımcılar arasında kişisel bağlantı, etkinlik esnasında oluşabilir. Kişisel bağlantı kurulması için ortak ilginin varlığı tek başına yeterli değildir. Bu nedenle salt teknik bağlantılar, kişisel bağlantı oluşturmaz. Örneğin; kapalı devre sistemleri, peer-to-peer sistemleri. Buna karşılık, e-posta ile bir eserin muhtevasının arkadaşlara gönderilmesinde kural olarak umuma iletim gerçekleşmez. Katılımcı sayısının fazlalığı kişisel bağlantı bulunmadığı yönünde bir emaredir. Ancak bu konuda kesin bir sayı verilemez. Eğer etkinliğin gerçekleştiği yer umuma kapalı ise burada birkaç yabancı bulunması, etkinliği umumi yapmaz. Örneğin, sadece davetiye ile gelinebilen bir etkinlikte davetsiz birkaç kişi bulunması.
Umuma kapalı olduğu yeterince belirtilmeyen etkinliklerde, rastlantısal da olsa birkaç yabancının bulunması, etkinliği umumi yapar. Umuma iletimin tespiti objektif olarak belirlenir. İletimi yapanın sübjektif düşüncesinin önemi yoktur. Bu yüzden etkinliğin gerçekleştirildiği mahallin umuma kapalı olduğunun belirtilmesi yeterli olmayıp, yabancıların o mahale girmesinin fiilen engellenip engellenmediğine bakılır. Umuma iletimden söz edilebilmesi için, eseri algılayabilenlerin aynı yerde toplanarak, aynı anda eseri izlemeleri veya algılamaları zorunlu değildir. Yani, kişiler çeşitli yerlerde belirli aralıklarla bir eseri seyredebilir/algılayabilirler[11].
Umum kavramına ilişkin bazı AB Adalet Divanı kararları şu şekildedir:
Davacı: SCF – İtalyan İcracı Sanatçılar ve Fonogram Yapımcıları Meslek Birliği
Davalı: Marco del Corso (Dişçi)
Özet: Dişçi muayenehanesinde radyodan yapılan müzik yayını nedeniyle lisans bedeli talebine ilişkin uyuşmazlıkta davayı meslek birliği kaybetmiştir. Dişçi muayenehanesine gelenlerin belirli müşteriler olması nedeniyle umum kavramında olmadığı belirlenmiş, ayrıca dişçinin müzikten elde edeceği ticari faydanın az olması sebebiyle umuma iletim hakkının ihlal edilmediği yönünde kanaat getirilmiştir.
Davacı: OSA – Çek Cumhuriyeti'nde kurulu müzik eserleri meslek birliği
Davalı: Léčebné lázně Mariánské Lázně a.s. – Sağlık/bakım hizmetleri veren özel bir spa işletmesi (“Sağlık merkezi”)
Özet: Sağlık merkezinin odalarında yer alan radyo/TV cihazları aracılığıyla umuma iletim yapıldığı iddiasıyla lisans bedeli talebi ile açılan davada sağlık merkezi odalarına gelen müşterilerinin umum kavramına dahil olduğu belirlenerek lisans bedeli ödenmesine karar verilmiş, davayı meslek birliği kazanmıştır[12].
“Umum” Kavramı Konusunda AB Adalet Divanı Görüşleri
“İletim” Fiili Konusuna AB Adalet Divanı Görüşleri
Dijital ortamda umuma erişimi sağlamaya ilişkin düzenlemeye göre; Bu hak; gerçek kişilerin seçtikleri yer ve zamanda esere erişimi saplamak suretiyle, umuma iletimi hakkı münhasıran eser sahibine aittir.Örneğin; bir sinema eserine internetten erişim bu kapsamdadır. Netflix, AppleTV, Beinconnect, Puhu TV gibi. Türk hukukunda sinema eseri sahipleri ya da eser üzerindeki diğer olası hak sahipleri, sinema eserlerinin İnternet üzerinden umuma iletilmesi ve bunun dahilindeki ‘on-demand’ ya da ‘pay per view’ şeklinde eserlerini işletme amaçlı eylemlere bu hak kapsamında başvuracaklardır. FSEK md.25/1’de dijital iletimin düzenlenmiş olması yanında, FSEK md.25/2’de ayrıca eseri erişilebilir kılma yetkisinin düzenlenmemiş olsaydı dahi, FSEK md.25 / f.1’de yer alan dijital ifadesi ile başta İnternet olmak üzere eserin diğer dijital ortamlarda iletilmesi hakkının münhasıran eser sahibine ait olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Örneğin, bir televizyon kanalı bir sinema filmini televizyon aracılığıyla umuma iletilmesine ilişkin eser sahibinden haklarını devir almış ise, aynı televizyon kanalının İnternet üzerindeki yayınında bu filmi göstermesi, dijital iletim hakkını ihlal edecektir.
Dijital ortamda umuma erişimi sağlamaya ilişkin örnek durumlar:
Bu durum, madde 25/1 anlamında yeniden yayın hakkı kapsamındadır.
25.maddede düzenlenen umuma iletim hakkı kapsamına girmez. Ancak haksız rekabet söz konusu olabilir.
Deep link söz konusu olduğunda -örneğin Youtube'da yer alan bir videoyu alıp bir kişinin kendi hesabından Youtube bağlantısı gösterilmeden paylaşması durumunda- erişimi sağlayan kişi deep linkleyen kişi olmadığından, aslında video Youtube üzerinden izlenmekte olduğundan deep linkleyen kişi bakımından umuma iletim hakkı ihlali oluşmayacaktır. Ancak Youtube’a söz konusu videoyu yükleyen kişi bakımından eğer gerekli izinler alınmadı ise 25.madde kapsamına umuma iletim hakkının ihlali söz konusu olabilir.
Bu tür sosyal paylaşım siteleri üzerinden sadece kişisel çevrenin görebileceği şekilde hesap gizlilik ayarları yapılmış ise umuma iletim söz konusu olmayacaktır. Ancak hesap gizlilik ayarlarına karşılık eserin iletildiği kişi sayısı, hesap sahibi arasındaki bağlantı, hesap sahibinin sosyal konumu gibi etkenler neticesinde hak ihlali gündeme gelebilir.
Kendi bilgisayarındaki eserleri Torrent gibi peer-to-peer sistemi ile erişime açan kişinin fiili 25.maddenin 2.fıkrası kapsamında hak ihlali oluşturmaktadır. Ancak bu eserlere erişen kişinin fiili kişisel kullanım çerçevesinde değerlendirilmektedir[14].
Eser Üzerindeki Haklarınızın ihlali Halinde Ne Yapılabilir?
Kanuna göre, eser sahibinin yukarıda sayılan maddi ve manevi haklarına karşı ihlallerde, hukuk davaları ve ceza davaları açılabilir.
Ceza Davası Açılabilecek Haller
FSEK’te koruma altına alınan fikir ve sanat eserleriyle ilgili manevi, mali veya bağlantılı hakları ihlal ederek:
Hukuk Davaları
Manevi ve mali haklara tecavüz tehlikesinin varlığı halinde;
Hukuk davalarında tazminat olarak manevi ve maddi tazminat talepleri söz konusu olabilir. Önceki bölümlerde sayılan eser sahibinin adını belirtmeme, eseri değiştirme gibi hukuka aykırılıklarda manevi tazminat olarak tarafların mali gücü oranında ve olayın ağırlığı ile orantılı bir tazminat istenebilir. Yayma, çoğaltma, temsil, umuma iletim gibi mali haklara ilişkin olarak da uğranılan zarar ve kar kaybına oranlı bir bedel talep edilebilir. Manevi ve mali haklara tecavüz halinde ek olarak hukuka aykırı hareket eden kişinin bu eylemi ile elde etmiş olduğu kar da talep edilebilir[15].
Özetlemek gerekirse açıkladığımız bu konu eser sahibinin umuma iletim yetkisi ile ilgilidir. Ve mali haklardan olup kullanılması eser sahibine aittir. Aksi takdirde ihlal söz konusu olacaktır. O yüzden bu olağanüstü hal zamanında bile, yani COVID-19 gündeminde bu hususlara dikkat etmek gerekmektedir. Hatta eskisinden çok daha önem arz etmektedir.
III
Salgın önlemleri kapsamında ifade özgürlüğünün de önemi bir kez daha anlaşıldı ama bu sefer daha güçlü.
Aslına bakarsak hükümetin salgın nedeniyle aldığı önlemlerin pek çoğu ilk olarak yurttaşların hak ve özgürlüklerini etkiliyor. Ancak Türkiye gündeminde koronanın temel hak ve özgürlüklere etkisini yalnızca infaz yasası, hapishanelerin durumu ve işçi hakları gibi çok sınırlı alanlarda tartışıyoruz. Hâlbuki konu çok daha kapsamlı ve uzun vadeli etkileri de hiç beklemediğimiz ölçüde büyük olacak. O nedenle salgının hem bugünkü hukuka etkisini hem de salgın sonrası dünyanın insan hakları bakımından nasıl bir yer olacağını detaylıca değerlendirmemiz gerek. algının onlarca farklı alanda, dolaylı ya da doğrudan etkisi var. Yaşam hakkı, sağlık hakkı, çalışma hakkı, eğitim, beslenme, barınma, ifade ve seyahat özgürlüğü ilk akla gelenler. Tabii mesele yalnız bunlarla sınırlı değil. Kadın haklarından, çocuk haklarına, mültecilerin durumundan, engellilerin ihtiyaçlarına kadar geniş bir yelpazeden bahsediyoruz. Hem sosyal, ekonomik ve kültürel hakların hem de politik ve medeni hakların salgın sonrası alınan önlemlerden etkilendiğini söyleyebiliriz[16].
Bu konuda ARTİCLE19’un Mart 2020 tarihinde yayınladığı ‘’Viral Yalanlar: Yanlış bilgi ve koronavirüs’’ isimli politika belgesi, covıd-19 önlemleri ve ifade özgürlüğü birlikteliği noktasında çeşitli öneriler vermektedir. Aynı zamanda da çıkarımlarda bulunmaktadır[17]:
COVID-19’a yönelik kamunun koruyucu önlemleri uygulaması dahil etkili müdahalelerin sağlanması için bilgi yaşamsal öneme sahiptir. Bu nedenle, halk sağlığı krizi stratejilerinin uygulanmasındaki en gerekli adım; halkların, toplulukların ve bireylerin ihtiyaç duyacağı kilit bilgilerin belirlenmesi olmak zorundadır. Üzerinde durulması gereken nokta sadece hangi bilgilerin sağlanacağı değil, aynı zamanda hedeflenen kitlenin çeşitliliğine uygun olarak erişilebilir ve anlaşılabilir olması için nasıl sunulacağı da olmalıdır. Bilgiye erişimin engellenmesi büyük oranda mevzuatta bilgi edinme özgürlüğünün olmamasından ve çok sayıda devlet makamının kurumsal gizliliğinden kaynaklanmaktadır. Ayrıca, birçok ülkede kamuoyunun hayati derecede yararına olan bilgilere erişimi ve bu bilgilerin dolaşıma sokulmasını engelleyen baskıcı mevzuatlar bulunmaktadır. Nadiren bilgi edinme hakkı insan hakları önündeki engelleri tanımlamak ve bu engelleri ele almak üzere gerekli olarak kabul edilmektedir. Özgür ve bağımsız bir medya COVID-19 salgını gibi bir halk sağlığı krizi sırasında özellikle önemlidir. Medya, bu durumdan en çok etkilenecek halka bilgi sunmada kilit rol oynamaktadır. Özgür ve bağımsız bir medya salgına yönelik ulusal ve uluslararası müdahaleleri izleyebilir ve gerekli halk sağlığı önlemlerinin sunulmasında şeffaflık ve hesap verebilirliği geliştirebilir. Medya, etkilenen kişilerin mesajlarını politika yapıcılara ve diğer önemli paydaşlara ulaştırma görevini de yerine getirebilir. COVID-19’un Çin’de ortaya çıkmasının ardından ilk haberi yaptıkları andan itibaren gazeteciler virüs ile bağlantılı riskleri azaltma çabasında kilit bir rol oynamıştır. Gazeteciler acil durum gerektiren yeni yerleri tanımlamış, koruyucu önlemlere ilişkin bilgiler sunmuş, gerçek dışı beyanları ortaya çıkarmış ve hükümetleri politikaları nedeniyle sorumlu tutabilmiştir. Ancak, zaman zaman gazeteciler de doğru haber yapmayarak veya ayrımcı anlatılara katkı sunarak yüksek meslek standartlarına uyma konusunda başarısız olmuştur. Hükümetler gazetecilere saldırdığında [aslında] kendilerinin COVID-19’a karşı müdahale etme becerisine zarar vermektedir. Virüs ile ilgili haber yapan gazetecilerin tutuklanması veya cezai kovuşturmalarla karşılaşması -ki bu durumun birçok ülkede yaşandığına dair haberler bulunmaktadır- hükümetlerin aşırılıklarının görüldüğü korkunç örneklerdir. Ancak, aşırı gözetim, vizelerin iptali veya keyfi bir şekilde ülkelere girişlerine izin verilmemesi gibi gazetecilere yönelik daha aşikâr baskı veya tehdit biçimleri de zararlıdır ve ters etki yapmaktadır. Medyanın sahip olduğu gelenek COVID-19 salgını gibi halk sağlığı krizlerinde vazgeçilmez bir rol oynamaktadır. Gazetecilerin olguya dayalı çok sayıda haber yapması mitleri ortadan kaldırır, propaganda kampanyalarını boşa düşürür ve “nefret söylemi” ile mücadele eder. Ancak, doğru olmayan, ayrımcı veya bilinçli bir şekilde yanıltıcı olarak hazırlanan haberler yanlış bilgi ve hoşgörüsüzlük döngüsüne katkı sunabilir. Bu bakımdan, etik gazetecilik prensibine bağlı kalmak yaşamsal derecede önemlidir. Gazeteciler topluma doğru ve güvenilir bilgi sunmak için yüksek meslek standartlarına bağlı olmalıdır. Medya şirketleri mesleki standartların kurumlarında bilinmesini, paylaşılmasını ve geliştirilmesini sağlamalı ve gazetecileri bu standartlarla ilgili konuları tanımlama ve dile getirme noktasında destekleyen içyapıları sunmalıdır. Medya düzenleyicileri, yüksek meslek standartlarını desteklemeli ve teşvik etmeli ve ayrıca şikayetçi olan kişilerce erişilebilir olmalı, yanıt veya düzeltme gibi uygun telafi imkanlarını sunmalıdır. Medya, kriz zamanlarında yanlış bilgi ve “nefret söylemi” ile mücadelede ve ayrımcı olmayan, kültürler arası anlayışın gelişmesinde de son derece önemli bir rol oynamaktadır. Yanlış bilginin yayıldığı yerde medya, bilhassa da kamusal hizmet sunan medya, yanlış bilgileri belirleme ve etkisini ortadan kaldırmada role sahip olabilir. Gazeteciler -diğer çabalarına ek olarak- doğru bir şekilde haber yapmalı, negatif stereotipleştirmeden kaçınmalı ve gereksiz yere ırk, uyruk atfı yapmamalı, ayrımcılıkla ilgili fiillere yönelik haber yapmalıdır. Medya düzenleyicileri gazetecilerin dezenformasyon, “nefret söylemi” ve ayrımcılıkla ilgili konulara nasıl yaklaşması gerektiği konusunda mesleki standartlara dayalı detaylı tavsiyeler sunmalıdır[18].
Av. EMRAH ŞİGAN & Av. HALİL AHMET BAKIRCI
Mersin Avukat olarak Mersin Boşanma Avukatı, Mersin İcra Avukatı, Mersin Ceza Avukatı ve Mersin İş Avukatı olarak hizmeti vermekteyiz.
[1] BBC NEWS TÜRKÇE; Koronavirüs: Cep telefonları üzerinden takip salgınla mücadelede başarılı bir yöntem .mi? www.bbc.com/turkce (Erişim Tarih ve Saati: 17.04.2020, 15:01)
[2] BBC NEWS TÜRKÇE; Zoom: Koronavirüs günlerinde görüşmelerde giderek daha çok kullanılan video uygulaması ne kadar güvenli? www.bbc.com/turkce (Erişim Tarih ve Saati: 17.04.2020, 15:17)
[3] CNN TÜRK; Hayat Eve Sığar uygulaması yayında, www.cnnturk.com (Erişim Tarih ve Saati: 17.04.2020, 15:30)
[4] KİŞİSEL VERİLERİ KORUMA KURUMU KAMUOYU DUYURUSU / Covid-19 ile Mücadele Sürecinde Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Kapsamında Bilinmesi Gerekenler, www.kvkk.gov.tr (Erişim Tarih ve Saati: 17.04.2020, 16:03)
[5] KİŞİSEL VERİLERİ KORUMA KURUMU KAMUOYU DUYURUSU / Covid-19 ile Mücadele Sürecinde Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Kapsamında Bilinmesi Gerekenler, www.kvkk.gov.tr (Erişim Tarih ve Saati: 17.04.2020, 16:05)
[6] Okumuş Begüm Yavuzdoğan; COVID-19 Sürecinde Kişisel Verilerin İşlenmesi, www.gun.av.tr (Erişim Tarih ve Saati: 17.04.2020, 17:29)
[7] Okumuş Begüm Yavuzdoğan; COVID-19 ve Kişisel Verilerin Korunması, www.gun.av.tr (Erişim Tarih ve Saati: 17.04.2020, 17:33)
[8] Okumuş Begüm Yavuzdoğan; COVID-19 ve Kişisel Verilerin Korunması, www.gun.av.tr (Erişim Tarih ve Saati: 17.04.2020, 17:40)
[9] Türe Oğuzhan; Eser Sahibinin Hakları Nelerdir? www.startupnedir.com (Erişim Tarih ve Saati: 17.04.2020, 18:07)
[10] TELİF HAKLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ; Genel Sorular, www.telifhaklari.gov.tr (Erişim Tarihi:18.04.2020, 09:16)
[11] Aras Meltem; Eser Sahibinin Umuma İletim Hakkı, www.araslarhukuk.com (Erişim Tarih ve Saati: 18.04.2020, 09:25)
[12] Aras Meltem; Eser Sahibinin Umuma İletim Hakkı, www.araslarhukuk.com (Erişim Tarih ve Saati: 18.04.2020, 09:26)
[13] Aras Meltem; Eser Sahibinin Umuma İletim Hakkı, www.araslarhukuk.com (Erişim Tarih ve Saati: 18.04.2020, 09:26)
[14] Aras Meltem; Eser Sahibinin Umuma İletim Hakkı, www.araslarhukuk.com (Erişim Tarih ve Saati: 18.04.2020, 09:26)
[15] Türe Oğuzhan; Eser Sahibinin Hakları Nelerdir? www.startupnedir.com (Erişim Tarih ve Saati: 18.04.2020, 09:51)
[16] Bkz. Pehlivan Nuray; Deman Güler: Salgın, haklarımızı yok etmemeli, www.gazeteduvar.com.tr (Erişim Tarih ve Saati: 18.04.2020, 10:28)
[17] Bkz. ARTİCLE19; Viral Yalanlar: Yanlış bilgi ve koronavirüs, www.article19.org (Erişim Tarih ve Saati: 18.04.2020, 11:30)
[18] ARTİCLE19; Viral Yalanlar: Yanlış bilgi ve koronavirüs, s. 12 vd. www.article19.org (Erişim Tarih ve Saati: 18.04.2020, 11:30)
Her zaman en iyisi sizin için.
© 2022 ERBİL BİLİŞİM Tarafından Kodlanmıştır. Tüm Hakları Saklıdır